28 Ekim 2015 Çarşamba

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun

Merhabalar! Atalarımızın kanlarıyla, canlarıyla kurduğu Cumhuriyetimiz'i korumak hepimizin görevi. Ülkemizin şu zor günlerinde birlik olup, üzerimize düşen görevi yerine getirelim. 



Atamız'ın açtığı yolda ilerlerken, hırslarımıza yenilmeyelim. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun...

23 Ekim 2015 Cuma

Sahildeki Evimiz - Jane Green


Merhabalar! Geçenlerde bu kitabın elimde çok süründüğünü yazmıştım. Ama bunun en büyük nedeni benim zaman yaratamamamdı. Aslında kitabı yazın okumayı planlamıştım. Nedense benim öyle bir takıntım var. Kitap hangi mevsimde geçiyorsa, o zaman okumaya çalışıyorum. Ama tabii çoğu zaman bu mümkün olmuyor. 

Kitap hafif, eğlenceli, yazın kumsalda okunabilecek türden. Hani içiniz mi sıkıldı, hayat üzerinize üzerinize mi geliyor? Alın, Sahildeki Evimiz'i okuyun. Çünkü başlangıçta karakterlerin de türlü sıkıntıları var. Onların hayat karşısındaki manevralarını okurken kendi derdinizi unutuyorsunuz. Zaman zaman ben olsam ne yapardım diyorsunuz. Örneğin iki çocuğunuzun babası olan, altı yıllık eşinizin aslında gay olduğunu öğrenseydiniz ne yapardınız?

Başlangıçta kitabı biraz karışık buldum. Karakterlerin hepsi birden tanıtılıyor. Birini hazmedemeden, sık geçişlerle diğer karakterler sahneye çıkıyor. Tabii dediğim gibi, ben iki - üç gün ara vererek okuduğum için de adapte olmam zor oldu. Bu fotoğrafı çektiğim gün Ankara'da güzel bir sonbahar güneşi vardı. Bugünse hava hem yağmurlu, hem de iyice serinledi. Anlayacağınız kasvetli...



Kitap Nantucket denen, çok güzel yazlık evlerin  ve kulübelerin bulunduğu bir adada geçiyor. Burası turistik açıdan oldukça popüler bir yer. Nan adındaki yaşını almış karakterimizin burada bir evi var. Ama öyle böyle değil... Güzel bir koyun yamacında denize karşı, muhteşem fakat eski bir ev. Adadaki müteahhitlerin gözü bu evde. Nan'ı nasıl kandırsak da evi alıp yıksak diye bakıyorlar. Burası Nan'a ölen kocasından kalmış. Burayı çok sevdiği için satmayı düşünmüyor. Ama maddi açıdan zora düşünce, evi oda oda kiralamaya karar veriyor. Burada tüm karakterleri anlatmak istemiyorum. Zaten kısaca anlatmak da zor. Derken, Nan'in oğlu da adaya dönüyor. Kiracılarla birlikte iç içe bir yaşam başlıyor. Gerisini kitabı okuduğunuzda öğrenin :)) Zaten yukarıda bir ip ucu vermiştim. 

Yine uzun bir yazı oldu değil mi? Çik-lit tarzı kitapları seviyorsanız önerebileceğim bir kitap. Ben şimdi çayımı alıp, yeni kitabımın sayfalarını çevirmeye gidiyorum. Güzel bir hafta sonu olması dileğiyle...

21 Ekim 2015 Çarşamba

Kolay Elma Sirkesi Yaptım



Merhabalar! Elma sirkesinin faydalarını hepimiz biliyoruz. Ama piyasada satılanlar ne kadar sağlıklıdır diye aklıma takılmıyor değil. Kendim yapmaya da hiç cesaret edememiştim. Taa ki aşağıda vereceğim tarifi bulana kadar. Bu tarifi internette dolaşırken buldum ve hemen denedim. Sonuçtan da memnun kaldım açıkçası.

Sirkenin tarifine geçmeden önce bir duyuru yapmak istiyorum.  Bulut Gölgesi Bloğu'nun sahibi Tülin Hanım, Türk Böbrek Vakfı Tekirdağ Şubesi yararına bir yardım etkinliği başlattı. Hastaların yararlanabileceği, kermeslerde satılabilecek her şeyi gönderebiliyorsunuz. Etkinliğin detayları için BURAYA bakabilirsiniz. Yardımlarınız için şimdiden teşekkürler...




Sirkenin yapımına gelecek olursak, çok basit. İki elmanın kabuklarını kalın kalın soyup; bir litrelik kavanoza yerleştiriyorsunuz. Bir çay kaşığı şeker, bir çay kaşığı tuz ekliyorsunuz. Kavanozun dibine  iki - üç tane de nohut atıyorsunuz ki, kolay mayalansın. Sonra kavanozun ağzından iki parmak aşağıda kalacak kadar içme suyu koyuyorsunuz. Kavanozun kapağını biraz hava alacak gibi kapatıyorsunuz. Çevresini bir bezle sararak, güneş görmeyen bir yerde on gün bekletiyorsunuz. Tabi her gün kavanozu çalkalayıp, sonra da kapağını açarak içeride biriken gazı almayı unutmayın.

Ben ilk yaptığım gün fotoğraf çektim sanıyordum. Ama çekmemişim. Bu son günkü hali. Gördüğünüz gibi biraz uçup azaldı. Beş - altı günlükken şarap gibi koktu. Son iki günde sirke kokusunu alınca çocuk gibi sevindim :)) 



Veee süzülmüş hali. Evde beyaz tülbent yoktu. Belki tülbentten geçirilse daha berrak olur. Aslında hiç ev yapımı sirke görmedim de, yemedim de. Nasıl olur bilmiyorum yani. Ama tadı çok güzel. Hafta sonu annemler geldiğinde patates salatasına döktüm. Çok güzel olmuş dediklerinde, gerine gerine kendi yaptığım elma sirkesinden koydum dedim :))

Bunun bir de iki ay süren versiyonu var. Bir ara onu da deneyeceğim. Benim gibi kendi kendini oyalayarak, hoş vakit geçirmek isteyenlere kolay gelsin diyorum. Bulut Gölgesi'ni ziyaret etmeyi unutmayın...

16 Ekim 2015 Cuma

Şundan Bundan...


Merhabalar! Bu, biraz dertleşme yazısı gibi olacak sanırım. Yaşananların ağırlığı çöktü üzerime. Bir de sonbaharın melankolisi eklenince, kolum kanadım kalkmaz oldu. Ben ilkbaharı ve yazı severim. Sonbahar bana hep hüzünlü gelmiştir. Ama yok, yenilmeyeceğim bu hüzne. Kolum kanadım kalkmıyor dedim ya; artık akıllandım. Bu duruma gelince tıpış tıpış doktorumun yolunu tutuyorum. 

Bu sefer bir endokrin uzmanına gittim. Doktorcum benim iştah yine aldı başını gidiyor dedim :)) Şaka şaka... Beni takip edenler, aşırı kilolu olduğumu ve bununla baş etmeye çalıştığımı bilirler. İnsülin direnci için ilaç kullanıyorum, sağlıklı beslenmeye ve mümkün olduğunca yürümeye çalışıyorum. Ama son zamanlarda gerçekten iştah sorunu yaşıyorum. Muhtemelen ezeli düşmanım kansızlık da tekrarladı. Neyse, pek çok tahlil yapıldı. Sonuçları pazartesi günü alıp, doktorumla görüşeceğim. Bakalım ne diyecek...

Bu arada moral depolamaya çalışıyorum. Bileğimin izin verdiği kadar örgü örüyorum. Şu anda kendime dümdüz bir yelek örüyorum. Soğuk kış günlerinde evde giyeceğim. Kitap okuyorum. Yaz bitmeden, Sahildeki Evimiz'i okumak istedim. Aslında kötü değil. Ama beni bir türlü içine çekemedi. Bu yüzden de elimde süründü durdu. Gerçi sadece geceleri, herkes yattıktan sonra okuyabiliyorum. Bu aralar bitkin düşüp, erkenden yatınca da okuyamaz oldum. Kitabın bir suçu yok yani... Çayım, örgüm ve kitabım... Vazgeçilmez üçlüm. Balkonda sonbahar güneşinde otururken çektim bu fotoğrafı. Böylece küçük balkonumu da görmüş oldunuz.


İşte vazgeçemediğim çiçeklerim. Sardunyalar artık son demlerini yaşıyorlar.



Kışın bozulan menekşelerim yeni yeni toparlanmaya başladılar. Bu kadarcık güneş yetiyor onlara. Ama sevgi her zaman lazım...




Ve en sonda da orkidem var. Bloğumun ilk yayınını orkidemle yapmıştım. Ne yazık ki onu yaşatamadım. İnternette okuduğum bir yazıda orkidelere de, menekşelere baktığınız gibi bakın diyordu. Ben de öyle yaptım ve sonuç... Maşallah, aylardır çiçeğini seyrediyorum.




İşte benim hayata tutunmak, karamsarlıktan ve stresten uzak kalmak için yaptıklarım. Belki sizlere de yararı dokunur, birazcık moral olur diye paylaşmak istedim. Birazcık da içimi döktüm sanırım. Huzurla kalın...

6 Ekim 2015 Salı

Kış Hazırlıklarını Bitirdim



Merhabalar! Sanırım Ankara'da yaz bitti :(( Sabah ve akşamları hava serinlese de gündüzleri gayet sıcaktı. Bu gün hava birden değişti. Yağmurla birlikte soğuk da geldi. Bu akşam kızımı okuldan almaya giderken ilk kez arkama bir şey alma ihtiyacı duydum. Demek ki neymiş; kış hazırlıkları bitmiiiş...

Şaka bir yana zaten domates soslarımı halletmiştim. Derin dondurucuya biraz biber ve patlıcan koyayım dedim. Bilirsiniz biberler derin dondurucuda hayli yer kaplar. Ama ben doğrayarak koyuyorum. Böylece hem yerden tasarruf etmiş oluyorum; hem de lazım olduğunda hemen alıp kullanıyorum.


Ben köy biberi almayı tercih ediyorum. Çünkü biz pek acı yiyemiyoruz. Böylesi garantili oluyor. Biberleri temizleyip, yıkıyorum.


Sonra, yemeğe koyacağım gibi doğruyorum.



En sonunda da buzdolabı poşetlerine koyup, ağzını bağlıyorum. İki kilo biber aşağıdaki gibi iki torbaya sığdı.


Aynı işlemleri kapya biberler için de uyguluyorum. Bazı yemeklere kapya biber koymayı seviyorum. Özellikle de bulgur pilavına çok yakışıyor. Yeşil biberle birlikte kullanınca tam bir renk cümbüşü oluyor. Bu kadar biber sadece tek poşete sığdı.




Patlıcanlar derin dondurucuya çiğ olarak koyulmuyor biliyorsunuz. Ben kurutulmuşunu da pek sevmiyorum. Ama patlıcanı çok severim 1-2 yemeklik koymayı tercih ediyorum. Patlıcanları önce alacalı soyup, tuzlu suda bekletiyorum. Sonra yağlı kağıt serdiğim tepsiye dizip; 200 derecede pişiriyorum.


Patlıcanlar yumuşayıp, aşağıdaki gibi görününce fırından çıkartıyorum.


Soğuyunca aşağıdaki gibi doğrayıp, birer yemeklik olarak buzdolabı poşetine koyuyorum. Karnıyarık için olanları doğramadan, öylece donduruyorum. Böyle göründüklerine bakmayın. Pişince şişiyorlar. Ama dilerseniz biraz daha büyük doğrayabilirsiniz. Ben musakka yapıyorum. Çok güzel oluyor. Yalnız patlıcanların zaten pişmiş olduklarını unutmayın. Yemeğiniz çabucak pişecektir.


Pek çok evde eylül ayı harıl harıl kış hazırlığı yaparak geçti. Hepinizin eline sağlık. Umarım bütün kışı sağlık, mutluluk, barış ve huzurla geçiririz...

1 Ekim 2015 Perşembe

Zeytinyağlı Domates Yemeği


Merhabalar! Bugün sizi, her yediğimde beni çocukluğuma götüren bir yemekle tanıştırmak istiyorum. Aslında büyük bir ihtimalle bilen çoktur. Ama bu likopen deposu yemeği bilmeyenler de vardır diye düşünüyorum. Çocukluğumda bizim evde sık sık yapılırdı. En çok da babaannem ve ben severdik. 

Babaannem bu yemeğe çamaşır günü yemeği derdi :) Çünkü O çocukken basit bir yemek olduğu için, genellikle çamaşır yıkandığı gün ( çamaşır makinesi ne gezsin o zamanlarda ) pişirilirmiş.


Yemeğimizin yapılması çok kolay. Eskiden yeşil domatesle yaparlarmış. Ama ben kırmızı domatesle yapılanı çok seviyorum. Bu yemek bol soğanlı ve sarımsaklı güzel olur. İki tane büyük soğanı salataya doğrar gibi doğrayın. Yemeklerinize ne kadar yağ kullanıyorsanız, o kadar zeytinyağı dökün. Ben 1 kg sebze için iki yemek kaşığı kullanıyorum. Soğanlar şeffaf bir görüntü alana kadar soteleyin. İçine doğradığınız yeşil biberleri ve 4-5 diş ince doğranmış sarımsak ekleyin. Yakmadan, biraz daha kavurun. Domatesin miktarı size kalmış. Ben 2 kg domates kullandım. Domateslerin kabuklarını soyun. Çok küçük olmamak kaydıyla küp küp doğrayıp, soğanlara ekleyin. Kapağını kapatın. Kaynayınca yemeğin altını kısın. Domatesler yumuşamaya başlayınca suyunu kontrol edin. Tepeleme iki yemek kaşığı yıkanmış pirinç ekleyin. Bu yemek çok sulu olursa lezzetsiz olur. Gerekirse sıcak su ekleyin. Yemeğin altını kapatacağınıza yakın doğranmış maydanozları koyun. Tabii tuzu unutmayın. Yemeğiniz tabaktaki gibi göründüğünde altını kapatıp, soğumasını bekleyin. Ilıkken de güzel oluyor tabii.


Çok yağlı yapmadığınız ve ekmeği kaçırmadığınız takdirde güzel bir diyet yemeği. Denemek isteyenlere afiyet olsun.

Görüşleriniz Benim İçin Değerlidir!

Zaman ayırıp, yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız onaylandıktan sonra görüntülenecektir. Reklam ve hakaret içeren yorumları yayınlamıyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum...